Teşvik primi giydirilmiş brüt ücrete dahil midir ?

İşveren teşvikleri 2019 yılında en çok sorular sorulardan biridir. Teşvik priminin giydirilmiş brüt ücret hesabında dikkate alınıp alınmayacağı merak edilmektedir.

Teşvik primini, malların yıllık satışlarından elde edilen tüm gelirin belli bir oranının çalışanlara dağıtılması olarak tanımlayabiliriz.

Prim uygulamasının belli bir kotaya bağlandığı, sabit olmadığı ve performansa bağlı olarak değişiklik gösterdiği gerekçeleri ile Yargıtay pek çok kararında teşvik priminin tazminata esas giydirilmiş ücretin belirlenmesinde dikkate alınmayacağı yönünde kararlar vermiştir.

“… Dosyadaki bilgi ve belgelerden; davacının sabit aylık ücret ve tutturulan kotaya göre prim karşılığı çalıştığı, yemek ve yol ücretinin işveren tarafından karşılandığı anlaşılmaktadır. Davacının aldığı prim kotaya bağlı olup, aylık ücretini oluşturan bir unsur değildir. Prim tazminata esas giydirilmiş ücretin belirlenmesinde dikkate alınamaz (9. HD., E. 2012/37173 K. 2014/32032 T. 31.10.2014)”

“Satış elemanı olan ve hizmet akdine göre belirli bir ücret karşılığı çalışan işçiye ödenen ve bordrolarda gösterildiği şekilde her ay farklı olan prim ödemeleri değişkendir. Belli bir miktarı aşan satışlarda miktarlara göre kademeli olarak artan oranlarda ödenen bir paradır. Bu niteliği sebebiyle primin ihbar ve kıdem tazminatı hesabında dikkate alınması mümkün değildir (Yrg. 9. H.D. 02.05.1995 T. 1995/516-14453 K.)”

“Satışlardan elde edilen primlerin satışa bağlı olduğu taktirde kesinlik ve devamlılık arzetmeyen bir niteliğe sahip bulunduğunun kabulü gerektiğinden ihbar ve kıdem tazminatı hesabında göz önüne alınamazlar (Yrg. 9. H.D. 10.10.1995 T. 1995/10234-31488 K.)”

Öte yandan aynı Yargıtay son yıllarda bu primin de hesapta yer alması gerektiği yönünde kararlar da vermiştir:

“Kıdem tazminatına esas alınacak olan ücretin tespitinde İş Kanununun 32. maddesinde sözü edilen asıl ücrete ek olarak işçiye sağlanan para veya para ile ölçülebilen menfaatler göz önünde tutulur. Buna göre ikramiye, devamlılık arz eden prim, yakacak yardımı, giyecek yardımı, kira, aydınlatma, servis yardımı, yemek yardımı ve benzeri ödemeler kıdem tazminatı hesabına dikkate alınır. İşçiye sağlanan özel sağlık sigortası yardımı ya da hayat sigortası pirim ödemeleri de para ile ölçülebilen menfaatler kavramına dâhil olup tazminata esas ücrete eklenmelidir. Satış rakamları ya da başkaca verilere göre hesaplanan pirim değişkenlik gösterse de, kıdem tazminatı hesabında genişletilmiş ücret kavramı içinde değerlendirilmelidir (Yrg. 9. H.D. 13.07.2010 T. 2010/26391 E., 2010/23205 K.).

İşe İade Davası Şartları Nelerdir?

4857 sayılı İş Kanunu‘nun 18. maddesinde, “Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.” denmektedir.

Bu maddeye aykırı olarak iş akdi feshedilen işçi, aynı yasanın 20. maddesine göre işe iadesini isteyebilir.

İşçinin işe iade isteyebilmesi için,

  • İşyerinde 30 veya daha fazla işçinin çalışması,
  • İşçinin kıdeminin en az ay olması,
  • İş akdinin belirsiz süreli olması,
  • Fesih nedeninin gösterilmemesi veya gösterilen sebebin geçerli olmaması

gerekmektedir.

30 günlük süre akdin feshedilmesinden değil, fesih bildiriminin yapıldığı tarihten itibaren başlar. Bu süre hak düşürücü bir süredir.

İşçinin fesih nedeniyle ihbar ve kıdem tazminatı gibi hakları almış olması ya da fesihten sonra başka bir yerde çalışmaya başlaması, işe iade isteminde bulunmasına engel değildir.

Geçersiz Sebeple Yapılan Feshin Sonuçları

İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır.

İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur.

Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler. Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.

İşçi işe başlatılırsa, peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı, yukarıda belirtilen ödemeden mahsup edilir.

İşe başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir.

İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on iş günü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur.

________________________________________________________________________________________________Hukukist Hukuk Bürosunun web sitesinde yayınlanan tüm yayınlar telif hakları ile korunmaktadır. Makalenin kaynak link adresi ve hukukist adı belirtilerek makalelerden bir paragraflık alıntı yapılabilir. Bunu dışında yazılı izin alınmadan makalelerin başka web sitelerinde yayınlanması hukuki ve cezai sorumluluk gerektirmektedir.

Boşanma davasının açılması ve dava masrafları

Boşanma davası açılması için ilk aşama boşanma davası dilekçesinin yazılı bir şekilde hazırlanmasıdır. Bunun için eşlerden birisi şahsen veya vekili aracılığı ile boşanma ve buna bağlı nafaka, tazminat, velayet , mal paylaşımı taleplerini içeren bir dilekçe hazırlar ve bu dilekçe ile  adliyelerde bulunan TEVZİ BÜROSUNA başvurur. Öncelikle boşanma davası başvuru harcı  (2019 yılı itibari ile başvuru harcı 44,40 TL’dir) ve yargılama giderleri yatırılır. Yargılama giderleri değişiklik gösterebilir. Yargılama giderleri ,tanık sayısı, delillerin niteliği, boşanma davasının türü yani anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma olmasına göre faklılık gösterecektir.

Anlaşmalı boşanma davalarında tanık ve tebligat gideri alınmadığı başvuru harcı dahil 350/400 TL tutarında masrafın mahkeme veznesine ödenmesi gerekmektedir. Ancak yatırılan masraf yetmez ve hakim talep ederse de eksik kalan masrafın da taraflarca dosyaya yatırılması zorunludur.

Çekimleri boşanma davaları ise çok daha masraflı olmaktadır. İlk olarak tarafların  2018 yılı için 35.90 TL olan peşin harcı yatırmaları zorunludur. Bundan başka da dosyada mevcut delil sayısı, tanık sayısı ve ikamet yeri, bilirkişi ve keşif incelemesine göre yatırılması gereken gider avansı ve yargılama giderleri belirlenecektir. Bu sebeple her dava için  dava açma ücreti dava dilekçesine ve delil durumuna göre farklılık gösterecektir. Fakat her halükarda yargılama bitip hüküm kesinleştiğinde talep halinde bakiye masrafın iadesi yapılmaktadır.

Dava dilekçesinde belirtilen tanık, keşif, bilirkişi vs gibi ücretler de hesaplandığında dava açma masrafı ortalama 750-1000 TL  olmaktadır. Tekrar belirtmek gerekir ki dosya durumuna göre daha fazla yada daha az masraf  yapılabilecektir. Örneğin; anlaşmalı boşanma protokolünde belirli bir gayrimenkulün karşı tarafa devredileceği yönünde hüküm varsa işbu gayrimenkulün tapu harcının ikmali mahkemece talep edilebilir. Bu durumda tapu tescil davası gibi rayiç bedel üzerinden eksik harcın tamamlanması zorunlu olacaktır. Masrafların yatırılması konusunda en önemli husus; mahkemece belirlenen kesin süreler içerisinde mahkeme veznesine yatırılması gerekliliğidir. Eğer kesin sürelere riayet edilmez ise taraflar dayandıkları delillerden vazgeçmiş sayılabilecekleri için iddialarını ispattan mahrum kalabilir ve bu durum davanın kaybedilmesine dahi yol açabilir.

Anlaşmalı veya çekişmeli Boşanma davası açma ücreti ve boşanma davası için 2019 yılı avukatlık ücreti ile ilgili detaylı bilgi almak için Hukukist ofisimizden randevu alabilirsiniz.

Nikahtan sonra planlanan düğünün yapılmaması boşanma sebebi mi ?

Kadının, ailesine ve çevresine karşı küçük düşürülmesi boşanma sebebi sayıldı.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2019 yılında verdiği bir karar nikahtan sonra yapılması için sözleşilen düğünün yapılmaması boşanma sebebi sayıldı. YHGK kararında; planlanan düğünün yapılmaması nedeniyle kadının ailesine ve çevresine karşı küçük düştüğü bunun ise Evlilik birliğinin temelden sarsılmasına dayalı boşanma sebebi olduğu hüküm altına alındı. 

Kararda; Düğün tarihi ve yerinin belirlenerek davetiyelerin de dağıtılmasına rağmen bildirilen tarihte düğünün yapılmamasını evlilik birliğinin temelden sarsılması olarak kabul edildi.

Nikahtan sonra düğün yapılması Türk kültüründe gelenektir. 

Düğün merasiminin Türk kültüründe gelenek olduğu vurgulanan kararda; Düğünün yapılmamasıyla davacının; evlilikte, eşine olan güvenini yitirdiği, evlilik birliğinin devamının davacıdan beklenmeyecek ölçüde temelinden sarsıldığı belirtildi. Bu sebeple yapılmamasını evlilik birliğinin temelden sarsılması sebebiyle boşanma davası açan eşin haklı olduğu ve tarafların boşanmalarına karar verilmesinin yerinde olduğu ifade edildi.

Yargıtay Hukuk Genel Kurul 2019 yılında verdiği emsal kararda özetle şöyle denilmektedir: “Dava; evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı olarak açılan ( TMK m.166/1 ) boşanma istemine ilişkindir. Somut olay incelendiğinde; tarafların 15.07.2010 tarihinde resmî nikahla evlendikleri, düğün törenini ise ilerde yapmayı kararlaştırdıkları, sonrasında dosya içerisinde bulunan ve davalının da inkâr etmediği düğün davetiyesi ile düğün tarihi ve yerinin belirlendiği, davacının yakınlarının düğüne davet edildiği ancak belirtilen tarihte düğünün yapılmadığı, tarafların da bu sebeple biraraya gelmediği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, evlenmenin yasal şartı olmamakla birlikte düğün merasimi, Türk kültüründe bir nevi evliliğin ilanı niteliği taşıyan, ailelerin ekonomik durumları, toplumsal kökeni, eğitim düzeyi ve yaşadığı yere göre farklılık gösteren bir gelenek olup, somut olayda da tarafların bu geleneğin yerine getirilmesi konusunda mutabakatları bulunmaktadır. Ne var ki, davalının birtakım sebeplerle söz verdiği düğünü yapmaya yanaşmadığı, düğün tarihi ve yerinin belirlenerek davetiyelerin de dağıtılmasına rağmen bildirilen tarihte düğünün yapılmaması ve düğün için yapılan diğer tüm hazırlıkların sonuçsuz kalması sebebiyle davacı kadının ailesine ve çevresine karşı küçük düştüğü, bu suretle evlilikte eşine olan güvenini yitirdiği, evlilik birliğinin devamının davacıdan beklenmeyecek ölçüde temelinden sarsıldığı tüm dosya kapsamı ile sabittir. Bu itibarla, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre tarafların boşanmalarına dair mahkemece verilen direnme kararı yerindedir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurul, T. 21.3.2019, Kaynak; Kazancı.com

Bedelsiz Senedi Kullanmak Suçu

Senetle ilgili en çok karşılaşılan hukuki sorunlardan biri de bedelsiz Senedin kullanılmasıdır. Ödediğiniz senedin icraya verilmesi halinde hukuki sonuçları nedir ? Teminat senedini icraya koymak suç mudur ? Boş senedi doldurma suç mudur ?

Bedelsiz senedi kullanmak suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Bedelsiz senedi kullanma” başlıklı 156. maddesinde düzenlenmiştir: “(1) Bedelsiz kalmış bir senedi kullanan kimseye, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası verilir.”

Bedelsiz senedi kullanma suçu ile yasa koyucu bireye yönelen menfaati öncelikle göz önünde bulundurarak sözleşmelere olan güvenin ihlalinden dolayı mağdurun malvarlığı değerlerini korumayı amaçlamış ve bu suç tipini malvarlığına yönelik suçlar içerisinde ve güveni kötüye kullanma suçunun özel bir görünümü olarak düzenlemiştir.

Bedelsiz senedi kullanma suçunun oluşabilmesi için; sanığın elinde borçlusunca bedelinin tamamı yada kısmen ödenmiş bir senet olmalı ve bunu kısmen veya tamamen ödenmemiş gibi tahsile sokması veya bir başkasına devretmesi gerekmektedir. Borcun bir bölümü ödenmiş ve geri kalan miktar için elinde tuttuğu senedi, tümü veya kalandan fazla miktarı için kullanan sanığın fiili de bedelsiz senedi kullanma suçunu oluşturacaktır (Yargıtay 15. Ceza Dairesi,Esas No:2013/4514, Karar No:2014/17158)”

BU SUÇ, NİTELİĞİ İTİBARİYLE ÖZÜNDE HUKUKİ İHTİLAF BARINDIRMAKTADIR.

Suçun maddi unsurunun oluşması bakımından failin borçlusu tarafından ödenmiş ve bir suretle elinde kalmış senedi, sahibine iade etmesi gerekirken bunu yapmayarak, bahse konu olan senedi kısmen veya tamamen ödenmemiş gibi kullanması, örneğin ödenmesi için icraya başvurması veya başkasına devretmesi yeterlidir.

Öte yandan suç, bedelsiz senedin kullanılmasıyla tamamlanacağından, bu fiilden bir zararın meydana gelmesi şart değildir.

KONUYLA İLGİLİ YÜKSEK YARGI KARARLARI

“Sanığın, katılan ile yaptığı sözleşme gereğince taşınmazında yaptığı tadilat karşılığında 13.500,00 TL bedelli senet aldığı, katılanın senet bedelini ödemesine rağmen daha sonradan çıkan ek işlerin bedeli olan 950,00 TL’yi ödemediği gerekçesi ile bedelsiz kalan senedi takibe koyarak, 950,00 TL alacak üzerinden icra takibi başlattığı somut olayda; katılanın senet bedelini ödediğine dair beyanı ile dosyaya sunduğu tahsilat makbuzları ve sanığın yaptığı iş bedeli olarak 13.500,00 TL’nin ödendiğini kabul etmesi karşısında sözleşme dışında kalan ek işlerin bedeli olan 950,00 TL alacağı için suça konu senedi tahsile koyması karşısında, bedelsiz senedi kullanma suçunun oluştuğu gözetilmeden sanığın mahkûmiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi, Bozmayı gerektirmiştir. (15. CEZA DAİRESİ E. 2013/932 K. 2014/1613 T. 30.1.2014)”

“Müştekinin kızını temyiz eden sanık R.. P..’in ortağı ve imza yetkilisi olduğu E.. A… dershanesine yazdırdığı, bunun karşılığında da şirket adına 1400,00 TL bedelli senet verdiği, müştekinin bu borcunu peyder pey ödediği, ancak bu ödeme ile bedelsiz kalan senedin dershane ortakları tarafından müştekiye iade edilmeyerek, dershanenin kapanmasını da fırsat bilip cirolamak sureti ile devrettikleri, akabinde müştekinin daha önce ödemiş olduğu senet nedeni ile icra takibine maruz kalarak senet bedelini ikinci kez ödemek zorunda kaldığı, böylece sanığın senet bedelinin tamamen ödendiğini ve bedelsiz kaldığını bilmesine rağmen, müştekiye ait senedi başkasına devretmek şeklinde gerçekleşen olayda bedelsiz senedi kullanma suçunun oluştuğuna yönelik mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. (23. CEZA DAİRESİ E. 2015/143 K. 2015/34 T. 25.3.2015)”

“… somut olayda katılan tarafından dosyaya sunulan ve sanık Cengiz Karaalp tarafından 26.3.2002 tarihli oturumda imzanın da kendisine ait olduğunu kabul ettiği tarihsiz belgede yazılı toplam 1.475.000.000 lira değerindeki 8 adet senedin ona teslim edilip, bu senetler karşılığı katılanın 405.000.000 lira nakit ve 50.000.000 lira da çek ile ödemede bulunduğunun bildirilmesi ve Denizli İcra Müdürlüğünün 2000/504 sayılı takip dosyasından da belgede ödendiği bildirilen miktar düşülmeksizin, aynı senetlerin 1.475.000.000 lira üzerinden sanık Abdurrahman Okşar tarafından icra takibine konulduğunun anlaşılmasına göre, sanık Cengiz Karaalp yönünden sözkonusu yazılı belge nazara alındığında yüklenen suçun sabit olup mahkümiyetine hükmolunması,… (11. CEZA DAİRESİ, E. 2004/4698, K. 2005/2579, T. 11.5.2005)”

Bedelsiz senedi kullanma suçunun oluşabilmesi için; sanığın elinde borçlusunca bedelinin tamamı ya da kısmen ödenmiş bir senet olmalı ve bunu kısmen veya tamamen ödenmemiş gibi tahsile sokması veya bir başkasına devretmesi gerekmektedir. Borcun bir bölümü ödenmiş ve geri kalan miktar için elinde tuttuğu senedi, tümü veya kalandan fazla miktarı için kullanan sanığın fiili de bedelsiz senedi kullanma suçunu oluşturacaktır.

Somut olayda;

Sanığın yetkilisi olduğu pansiyonda öğrenci olan kızının eğitim sezonu sonuna kadar 8 ay kalacak olması nedeniyle müştekinin sanığa 1600 TL meblağlı senet verdiği, ilki elden 5 aylığı posta çekiyle ödediği sırada bitime iki ay kala pansiyonun kaymakamlıkça kapatılması nedeniyle kızının başka pansiyona gitmek zorunda kalması nedeniyle müştekinin ödemeyi durdurduğu son iki ayda kalma gerçekleşmediğinden ödeme gerekmeyeceği ve kalınmış olan 6 aylık kısma tekabül eden 1200 TL’nin ödenmiş olduğu halde tamamen bedelsiz kalan senedi hatta son kısım dikkate alınmamış olsa dahi 1200 TL’lik kısmı ödenmiş olan senedi diğer sanığa ciro ederek, kısmen veya tamamen ödenmemiş gibi 1200 TL’lik kısmı üzerinden icra takibi yoluyla tahsile sokması karşısında sanıkların 5237 sayılı TCK’nm 156/1. maddesi gereği mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği, … (15. CEZA DAİRESİ, 2011/16427 E., 2012/37695 K., T. 23.05.2012)”

“Katılanın, sanığa olan borcunu ödeyip buna ilişkin ortağı ve işçisi tarafından düzenlenen belge aldığını, suça konu çeklerin yanlarında olmadığı gerekçesiyle iade edilmediğini iddia edip, anılan belgelerin birer suretinin dosyaya ibraz edilmesine ve bu konuda menfi tespit ve istirdat davasının açıldığının anlaşılmasına göre, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek biçimde belirlenebilmesi bakımından; tarafları katılan ile sanık olan ve İzmir … Asliye Ticaret Mahkemesinde derdest bulunan dava araştırılıp bekletici sorun yapılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, ihtilafın hukuki nitelikte olup hukuk mahkemesinde de davanın açıldığından bahisle yazılı şekilde beraat kararı verilmesi, (11. CEZA DAİRESİ, 2005/4453 E., 2006/9181 K., T. 22.11.2006)”

_______________________________________________________________________________________________

Hukukist Hukuk Bürosunun web sitesinde yayınlanan tüm yayınlar telif hakları ile korunmaktadır. Makalenin kaynak link adresi ve hukukist adı belirtilerek makalelerden bir paragraflık alıntı yapılabilir. Bunu dışında yazılı izin alınmadan makalelerin başka web sitelerinde yayınlanması hukuki ve cezai sorumluluk gerektirmektedir.

Bedelsiz senedi kullanmak suçu ile ilgili her türlü görüşlerinizi iletişim bölümünden bize gönderebilirsiniz.

 

Ticari uyuşmazlıklarda dava şartı olarak arabuluculuk

7155 yılında Abonelik sözleşmesi önceden belirlenmiş Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Usulü Hakkında Kanunun 19.12.2018 tarihinde Resmi Gazetede yayınlandığı yerlerde girildiği sayfada Ticari Davalarda dava şartı olarak arabulucuya yönlendirilmesi gereken hale getirildi.

İşbu kanunun 20. Maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na 5 / A maddesi eklenmiştir. Böylelikle 01.01.2019 tarihinde mevcut Türk Ticaret Kanununun 4. Maddesi’nin bulunduğu ve sair kanunlarla ilgili ticari davalarda konu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri ile ilgili buna dava açılmadan önce arabulucuya başvurmak için hale getirildi olduğundan düzenlemenin yürürlük tarihi Olan 2019/01/01 Tarihinden İtibaren arabulucuya başvurmaksızın dava Açılması durumunda, dava Hakkında HERHANGİ Bir Işlem yapılmaksızın   “dava şartı yokluğundan usulden reddine“karar Verilecektir.

Arabulucuya başvurması ve olumsuz sonuçlanması durumu arabuluculuk faaliyeti, uzlaşmalar konusunda anlaşmaya varmadığınızı açıklayın. Son oğulda önce asılı veya arabulucu tarafından onaylanmış halinin dava dilekçesine eklenmesi için dava açılabilecektir. İşbu zorunluluğa uymadan dava açılabiliyorsa mahkeme davacı tarafa arabuluculuk son tutanakları 1 hafta içinde mahkemeye sunması için kesin zaman gelecek, aksi halde davanın usulden reddedileceği bekleniyor ihtarat yapacaktır. İhtarat, süresi içerisinde yerine getirilmez, dilekçesi davalıya tebliğ edilmeden dava usulden reddedilecektir.

Ancak bu düzenleme kanunun yürürlük tarihi olan 01.01.2019 önce önce İlk Derece Mahkemelerinde, İstinaf Mahkemelerinde ve Yargıtay’da görülmekte olan olan ticari davalar uygulanmayacaktır.

Dava şartı olarak zorunlu arabuluculuğun söz konusu olduğu hallerde, dava açılmadan önce koruma önlemleri hakkında karar verme süresi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 397/1 hükmünde orada iki yaşında, ihtiyati (İİK) 264 üncü maddesinin birinci fıkrasında varsa yedi günlük dava açılma süresi, arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son tutanağında tarihe kadar işlemeyecektir. Ancak, ihtiyari arabuluculuk halindeki listede süreler işlemeye devam ediyor.

Özel kanunlarda tahkim veya başka bir alternatif uyuşmazlık çözümü yoluna başvurma zorunluluğunun olduğu veya tahkim sözleşmesinin yapılması hâlinde, dava şartı olarak arabuluculuğa yönelik hükümler uygulanmayacak, özel yönetim alanı bulabilecek. 

İİK’da, para veya teminat alacaklarına özgü, ilâmsız icra takibinde düzenlenmiş ve alacaklının doğrudan icra dairesine bağlıurarak borçluya karşı ödeme emri göndermeyi talep edebiliyor hallerde, takip başlatılmadan önce, alacaklının dava şartı arabuluculuğunu yapabiliyor. Ancak, yapılan icra takibi neticesinde ödeme emrine itiraz edilmemiş olması itirazın iptali davası açılmadan önce, dava şartı olarak arabuluculuğa göre yapılması gerekiyor. Ancak icra mahkemesinde, yoluna başvurulacaksa, takip hukukuna özgü itirazın kaldırılması, dava şartı arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanmayacaktır.

İş Akdinin Feshinde İspat

İş akdinin feshinde ispat yükü kimdedir ? İspat yükü ile ilgili 2019 yılı emsal Yargıtay kararları nedir ? Ya da devamsızlık nedeniyle iş akdinin feshinde Yargıtay kararlarında ne denilmektedir ?

Yargıtay, bir işyerinde uzun süre çalışan bir işçinin tazminatını almadan iş aktini durup dururken feshetmesini hayatın olağan akışına aykırı bulmuş ve iş aktini işçinin feshettiğinin ispatını işverenin yapması gerektiğine karar vermiştir:

“…Davalı işveren ise davacının iş kurmak için istifa ettiğini savunmaktadır. Ancak buna ilişkin davacı tarafından verilmiş bir yazılı belge ibraz edememiştir. Davalı tanık beyanına göre davacının çalışırken ayağına kaynar su dökülmesi nedeniyle yanık meydana geldiği ve bu nedenle 15-17 Kasım 2007 tarihleri arasında 3 gün raporlu olduğu sabittir. Davacının işyerindeki toplam kıdemi 7 yıl 5 ay 10 gündür. Bu kadar bir kıdemi bulunan bir işçinin durup dururken iş sözleşmesini feshetmesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Davalı, davacının kıdem ve ihbar tazminatı hak kazanmayacak şekilde iş sözleşmesinin davacı işçi tarafından sona erdirildiğini ispatlayamamıştır. Davacının kıdem ve ihbar tazminatı hüküm altına alınması gerekirken reddi isabetsizdir. (Yrg. 9. H.D., 18.04.2012 T., 2010/5955 E., 2012/13497 K.)”

Bir yerel mahkeme de bu hususta, “Kıdem tazminatı gerektirmeksizin iş akdinin feshedildiği hususunun davalı işveren tarafından ispat edilmesi gerektiği, davalı tarafın buna ilişkin herhangi bir delil sunmadığı, kaldı ki  10 yıldan fazla çalışması bulunan davacının tazminatlarını almadan işten ayrılmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu hususları göz önüne alındığında davacının iş akdinin davalı tarafından feshedildiği, bu nedenle davacının kıdem tazminatına hak kazandığı…” şeklinde hüküm kurmuştur. Anılan karar Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2015/22226 E., 2018/18067 K., 11.10.2018 tarihli kararı ile onanmıştır.

Hukukist Hukuk Bürosunun web sitesinde yayınlanan tüm yayınlar telif hakları ile korunmaktadır. Makalenin kaynak link adresi ve hukukist adı belirtilerek makalelerden bir paragraflık alıntı yapılabilir. Bunu dışında yazılı izin alınmadan makalelerin başka web sitelerinde yayınlanması hukuki ve cezai sorumluluk gerektirmektedir.

İş Akdinin Feshinde İspat, İş akdinin feshinde ispat yükü ve İspat yükü ile ilgili 2019 yılı emsal Yargıtay kararlarlar konusunda her türlü görüş, yorum ve sorularınızı iletişim bölümünden bize gönderebilirsiniz.

Kıdem tazminatı hesaplama ile ilgili 2019 yılı içtihatları

Kıdem tazminatı, hizmet sözleşmesi kanunda öngörülen hallerden biri ile sona eren ve kanunda öngörülen asgari sürenin üstünde çalışmış olan işçiye veya ölümü halinde mirasçılarına, işveren tarafından ödenen ve miktarı işçinin çalışma süresi ve ücretine göre belirlenen paradır.

Kıdem tazminatı ödenmesi için her şeyden önce bir iş sözleşmesinin varlığı zorunludur. Bu iş sözleşmesi İş Kanunu’nu gereği olabileceği gibi, Deniz İş Kanunu, Basın İş Kanunu ve benzerleri kapsamında da yer alabilir.
Bunun yanı sıra diğer bir şart da işçinin en az 1 yıl çalışmış olmasıdır. Bu süreye tatil ve benzeri süreler de dahildir. Ancak grev veya lokavt nedeniyle sözleşmenin askıda olduğu süreler bu üreye dahil değildir.

Öte yandan iş sözleşmesinin ya işveren tarafından haksız olarak ya işçi tarafından haklı bir nedene dayanarak ya da işçinin ölümü nedeniyle feshedilmiş olması gerekmektedir. İşçinin yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi isteği ile işten ayrılması veya kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile iş sözleşmesini sonlandırması da haklı nedenler arasında sayılmıştır.

Kıdem tazminatının hesabına esas alınan ücret giydirilmiş ücrettir. Giydirilmiş ücrete işçinin asıl ücretine ek olarak sağlanan ve süreklilik gösteren para veya para ile ölçülebilen menfaatler de dâhil edilmektedir. Bunlar, yemek, servis, prim, ikramiye gibi süreklilik arz eden menfaatlerdir.

Geçici nitelikte ücret ekleri kıdem tazminatının hesabında dikkate alınmaz. Örneğin faz¬la mesai, tahsil yardımı, işyerinde giyilmek ve kullanılmak üzere verilen iş eş¬yaları, ücretli izin parası, çalışılan hafta tatili ücreti, yolluk, belirli sürelerde verilen özendirme ikramiyesi, avans ödemesi gibi süreklilik göstermeyen ödemeler kıdem tazminatının hesabında dikkate alınmazlar.

Kıdem tazminatının hesabında giydirilmiş brüt ücret en yüksek devlet memuru için öngörülen azami emeklilik ikramiyesini geçemez. Mülga 1475 sayılı İş Kanunun 14’üncü Maddesine göre, “kıdem tazminatının yıllık miktarı, Devlet Memurları kanununa tabi en yüksek devlet memuruna 5434 sayılı TC Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre bir hizmet yılı için ödenecek azami emeklilik ikramiyesini geçemez.” hükmü konulmuştur.

Kıdem tazminatı hesabında tavan ücret 01.07.2019 tarihi itibariyle 6.379,86 TL’dir.

Kıdem tazminatı hesaplama ile ilgili 2019 yılı emsal içtihatlarından bazıları şu şekildedir:

Aşadaki Yargıtay kararında çeşitli tarihlerde yapılan ibranamelerin geçerli olup olmadığı ve kıdem tazminatının hesaplanmasında nasıl değerlendirileceği ile ilgilidir.

“…Çeşitli tarihlerde yapılan ibranamelerin geçerli olup olmadığı ve kıdem tazminatının hesaplanması noktasında uyuşmazlık vardır. Davacının hizmet döküm cetveline göre davalı iş yerinden çıkışı yapıldıktan sonra davalı işyerine yeni girişi arasında zaman dilimi olması ve ara dönemde başka işyerlerinde çalışmış olması sebebi ile davacının yeni bir iş sözleşmesi ile iş yerinde çalışmaya başladığı kabul edilmeli ve buna göre kıdem tazminatı hesabı yapılmalıdır. Davacı tarafça imzalanan söz konusu belgelere karşı irade fesadına yönelik herhangi bir ispat ortaya konmadığından 20.04.2009 ve 28.03.2011 tarihli ibraname içeriklerine değer verilmelidir. Mahkemece çalışma devam ederken 20.04.2009 tarihli ibraname ile ödendiği anlaşılan kıdem tazminatı tutarı avans niteliğinde kabul edilerek faizi ile birlikte mahsup edilmeli, çalışma sona erdikten sonra alındığından 28.03.2011 tarihli ibranamedeki kıdem tazminat tutarı ise faizsiz olarak mahsup edilmelidir. İkinci dönem çalışması ise yeni bir iş sözleşmesine dayalı olduğundan bu dönem açısından da davacının kıdem tazminatı hesaplanmalı ve sonucuna göre davacının hak kazandığı toplam kıdem tazminat tutarı belirlenmelidir….” YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ T, 8.4.2019

Yine Kıdem kıdem tazminatı ile ilgili olarak Yargıtay’ın 2019 yılı içtihadında şöyle denilmektedir:

“…Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının kıdem ve ihbar tazminatına ilişkin giydirilmiş brüt ücreti belirlenirken davalıdan sadır olan kıdem tazminatı tahakkuk tablosuna göre aylık olarak 0,75 TL x26 gün :19,5 TL yemek bedeli ve 0,50 TL x 26 gün:13 TL yol parası eklenmesi gerekirken, bahsi geçen tahakkuk tablosunda yıllık olarak belirlenen miktarların dikkate alınması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir….” YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ, T. 5.2.2019

Kıdeme taminatı hesaplama ile ilgili olarak 2019 yılında verilen başka bir içtihatta da şöyle denilmektedir:

“…Davalı alt işveren şirketin kıdem tazminatı alacağı ile ilgili olarak davacıya karşı olan sorumluluğu sözleşmede farklı bir düzenleme yok ise kural olarak kendi dönemi ile sınırlı olduğu değerlendirildiğinde ….02.2006-09/07/2007 tarihleri arasında dava dışı işçinin davalı yanında çalışmadığı başka bir alt işveren yanında çalıştığı döneme ilişkin kıdem tazminatının davalıdan rücuen tahsilinin istenemeyeceği gözetilmemesi doğru görülmemiştir….” YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ, T. 29.4.2019

İkramiye söz konusu olduğuda kıdem tamzinat hesaplama ile ilgili yine 2019 yılında verilen başka bir içtihatta şöyle denilmektedir.

“…Mahkemece ikramiye isteğinin reddine karar verilmiş, ancak tazminata esas ücrete ikramiye ilave edilerek belirlenen giydirilmiş ücrete göre kıdem tazminatı hesaplanmıştır.

Dosya içindeki bilgi ve belgelerden 2008’e kadar ikramiye uygulamasının varlığı anlaşılmaktadır.

4857 Sayılı İş Kanunu’nun 22. maddesine göre işçinin yazılı onayı alınmak suretiyle çalışma koşullarında değişiklik yapılmadığından ikramiye ödeme yönünde fiili durum iş şartı halini almaz. Davaya konu ikramiye isteğiyle ilgili olarak bilirkişi hesap raporu değerlendirmeye tabi tutularak karar verilmesi gerekirken çelişkili şekilde tazminata esas ücrete eklendiği halde kabulü gereken ikramiye alacağının reddi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…” YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ, T. 24.4.2019

Not: Bu yazı Hukukist sitesine ait olup bir fikri çalışma olarak telif hakları ile korunmaktadır. Yazılı izin alınmadan makalenin tamamı kullanılamaz. Siteye link verilmeden bu makaleden kısmen dahi olsa alıntı yapılamaz.

Bedelli Askerlik Yasası ve Kıdem Tazminatı

Kamu oyunda Yeni Askerlik Yasası olarak bilinen 25.06.2019 tarihli 7179 numaralı Askere Alma Kanunu uyarınca Bedelli askerlik yapanlar önceki benzer kanunların aksine Kıdem Tazminatı alma hakkına sahip olacak. Şöyle ki;

1457 sayılı İş Kanununa göre , iş akdinin muvazzaf askerlik hizmeti nedeniyle feshedilmesi durumunda işveren işçinin kıdem tazminatını ödemek zorundadır.Fakat geçmişteki Bedelli Askerlik uygulamalarının bir kısmında 21 gün temel hizmet şart koşulmuşken ,2011 ve 2014 tarihli Bedelli Askerlik Kanunlarında temel hizmet şartı aranamadı.Dolayısı ile Bedelli Askerliğe hak kazananlar sadece bedeli ödediler ve fiilen silah altına alınmadılar.Böylelikle de kıdem tazminatı almaları söz konusu olmadı.

Geçen yıl(2018) tarihli bedelli askerlik yasasında ise temel askerlik eğitimi şart koşuldu fakat önceki yasalardan farklı olarak temel askerlik eğitiminde olan çalışanların eğitim süresince çalıştıkları kurum ve kuruluşları tarafından “aylıksız veya ücretsiz izinli” sayılacaklarına dair hüküm de eklendi.Böyle olunca da 21 günlük temel askerlik eğitimi için fiilen silah altına alınan bedellilerin kıdem tazminatı alıp alamayacakları konusunda ihtilaf ve tartışmalar yaşandı.

25.06.2019 tarihli son yasa ile bedelli askerlik kalıcı hale getirildi.Ve yeni yasada temel askerlik eğitiminde olan çalışanların eğitim süresince çalıştıkları kurum ve kuruluşları tarafından “aylıksız veya ücretsiz izinli” sayılacaklarına dair hüküm yer almadı.Bu nedenle artık bedelli askerlik yapanların 2 adet seçimlik hakkı olacak; isteyen askere giderken iş akdini askerlik nedeni ile feshedecek ve kıdem tazminatını alabilecek isteyen de askerlik dönüşü işine devam edebilecek.

Böylelikle yeni askerlik yasası ile halihazırda bakaya veya yoklama kaçağı durumundaki 46 bin kişi ve bundan sonra bedelli askerlik yapacak olan vatandaşlar kıdem tazminatını alarak iş değiştirme fırsatı da kazanmış olacak.

Kişisel verilerin korunması kanuna göre suçlar

Kişisel verin korunması kanunu beraberinde bilişim ve internet avukatlık uzmanlık alanının da getirmiştir. Kişisel verin korunması konusunda verilecek avukatlık hizmetleri bilgisayar mühendisleri ve gerektiğinde donanım uzmanları ile birlikte çalışmayı gerektiren disiplinlerarası bir avukatlık hizmetidir.

Kişisel verin korunması kanununda düzenlenen müeyyideler ve şirketlere getirilen yükümlükler kişisel verilerin korunmasına ilişkin avukatlık ve hukuki danışmanlığın da önemini artırmıştır.

Kanunun beşinci bölümünde kanuna aykırı hareket edenler hakkına öngörülen cezai müeyyideler düzenlemiştir.

Kişisel verilere ilişkin suçlar ve cezai yaptırımlar 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun md. 135-140’e atıf yapılmak suretiyle düzenlenmiştir.
Kişisel verilere ilişkin TCK’daki ilgili maddeler şöyledir:

Kişisel verilerin kaydedilmesi
MADDE 135 – (1) Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye (Değişik ibare: 6526 – 21.2.2014 / m.3) “bir yıldan” üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) (Değişik ibare: 6698 – 24.3.2016 / m.30/2) “Kişisel verinin, kişilerin” siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin (Değişik ibare: 6698 – 24.3.2016 / m.30/2) “olması durumunda birinci fıkra uyarınca verilecek ceza yarı oranında artırılır”.
Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme
MADDE 136 – (1) Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, “iki yıldan” dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Nitelikli haller
MADDE 137 – (1) Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların;
a) Kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle,
b) Belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
İşlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Verileri yok etmeme
MADDE 138 – (1) Kanunların belirlediği sürelerin geçmiş olmasına karşın verileri sistem içinde yok etmekle yükümlü olanlara görevlerini yerine getirmediklerinde “bir yıldan iki yıla kadar hapis” cezası verilir.
(2) Suçun konusunun Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre ortadan kaldırılması veya yok edilmesi gereken veri olması hâlinde verilecek ceza bir kat artırılır.

Şikayet

MADDE 139 – (1) Kişisel verilerin kaydedilmesi, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme ve verileri yok etmeme hariç, bu bölümde yer alan suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlıdır.

Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması

MADDE 140 – (1) Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

Yine kişisel verileri yok etmeyenlerin ise Türk Ceza Kanununun 138. maddesine göre cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.

BEŞİNCİ BÖLÜM
Suçlar ve Kabahatler
Suçlar
MADDE 17- (1) Kişisel verilere ilişkin suçlar bakımından 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 135 ila 140 ıncı madde hükümleri uygulanır.
(2) Bu Kanunun 7 nci maddesi hükmüne aykırı olarak; kişisel verileri silmeyen veya anonim hâle getirmeyenler 5237 sayılı Kanunun 138 inci maddesine göre cezalandırılır.
Kabahatler
MADDE 18- (1) Bu Kanunun;
a) 10 uncu maddesinde öngörülen aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmeyenler hakkında 5.000 Türk lirasından 100.000 Türk lirasına kadar,
b) 12 nci maddesinde öngörülen veri güvenliğine ilişkin yükümlülükleri yerine getirmeyenler hakkında 15.000 Türk lirasından 1.000.000 Türk lirasına kadar,
c) 15 inci maddesi uyarınca Kurul tarafından verilen kararları yerine getirmeyenler hakkında 25.000 Türk lirasından 1.000.000 Türk lirasına kadar,
ç) 16 ncı maddesinde öngörülen Veri Sorumluları Siciline kayıt ve bildirim yükümlülüğüne aykırı hareket edenler hakkında 20.000 Türk lirasından 1.000.000 Türk lirasına kadar,
idari para cezası verilir.
(2) Bu maddede öngörülen idari para cezaları veri sorumlusu olan gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişileri hakkında uygulanır.
(3) Birinci fıkrada sayılan eylemlerin kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları bünyesinde işlenmesi hâlinde, Kurulun yapacağı bildirim üzerine, ilgili kamu kurum ve kuruluşunda görev yapan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında görev yapanlar hakkında disiplin hükümlerine göre işlem yapılır ve sonucu Kurula bildirilir.

Kanundaki ön görülen müeyyideler ve şirketlere getirilen yükümlükler kişisel verilerin korunmasına ilişkin avukatlık ve hukuki danışmanlığın da önemini artırmıştır. Hukukist hukuk bürosu olarak kişisel verilerin korunması ile ilgili avukatlık ve danışmanlık hizmeti vermekteyiz.

Hukukist Avukatlık Ofisi

Bu sitede yazılanlar genel bilgi mahiyetindedir. Sitemizdeki makaleler fikri bir çalışmanın ürünü olarak telif hakları ile korunmaktadır. Makalelerin tamamı kaynak gösterilse dahi iktibas edilemez. Alıntı kuralları çevçevesinde bir paragraflık kısmen alıntı yapılarak ve kaynak olarak link verilerek alıntı yapılabilir.

SOSYAL MEDYA

Bize Ulaşın

Talatpaşa Cad. No:42/7 Bahçelievler / İSTANBUL

0543 883 77 70

info@hukukist.com/

www.hukukist.com/

× Whatsapp Hattı